“Doğumundan 5 dakika sonra ismine, dinine, milletine ve mezhebine karar verirler. Ve sen, ömrünün geri kalanını seçmediğin şeyleri savunarak geçirirsin.” — Arthur Schopenhauer
“Olduğum söylenen kişi ile olduğumu bildiğim kişi arasındaki bir savaşın ortasında gibiyim.” — The Pianist, 2002
21 Haziran 1979’da dünyaya gözlerimi açtığımda, anne babam tarafından Seher Zeynep Bugay olarak adlandırıldım. “Seher Hanım,” ailemizde kız çocuklarını aleniyetle sevmeyen, varlıklarına pek de ehemmiyet veya değer bildirme gereği duymayan ancak erkek evlat ve torunlarına dibine dek layık gördüğü kıymeti, sevgiyi, ilgiyi, mendiller içine sokuşturduğu bol kese bayram harçlıkları, güler yüz, gülücük, öpücük dağıtımı, Fellah köftesi, mantı, zeytinyağlı dolma sunumu ve buzdolabının en ücra köşelerine sotelediği Çamlıca Gazozları’nın lıkır lıkır içilmesine izin verişiyle ifade eden, sonuna dek cinsiyet ayrımcısı olan babaannemdi.
Niğde doğumlu olduğu halde, posta müdürü olan babasının tayini çıkması sebebiyle büyümek zorunda kaldığı Mersin’deki nüfusun bir kısmının Arap oluşu ve dahası, öfkelenmesi halinde evdeki halı, perde ve bazen eşinin kılık kıyafetlerini de eline makas alarak hırsla kesmeyi seven bu hafif deli Seher Hanım’a “Araplık” da yakıştırılıyordu. Arap değildi ama kız çocuklarına yaklaşımı kesinlikle Arap Bacı garabetindeydi. Adını taşımak zorunda bırakıldığım bu “Tan ağartısı” hanımı hiç mi hiç sevmedim.
Şeker hastası olduğu halde, süper kıyak bir ölüm yolu seçerek bir gece tam bir tepsi baklavayı mideye indirdi ve uykusunda derin bir şeker komasına girerek bilmem kaç bin yaşında aramızdan ayrıldı. Cenazesinde de bir damla gözyaşı dökmedim. Babamın vefatından sonra hiç düşünmeksizin, bu Seher Hanım’ı adımdan, bünyemden, auramdan ve hayatımın her bir tarafından def etmeye karar vererek, 14 Haziran 2024’te mahkeme yoluyla Seher isminin iptaline ve ön adımın Zeynep olarak bırakılmasına karar verdirdim. Rahmetli babam şu anda olduğu yerde bu duruma içerlemiş veya üzülmüş müdür bilmiyorum ama Seher Hanım’ın zerre kadar umurunda olmadığından eminim.
Zaten balzamik fazda doğmuş, oldukça sınavlı ve krizli bir hayatı olan benim, bir de bu kadının isminin anlamı sebebiyle güneş doğmadan önceki sürenin aydınlık mı karanlık mı ne olduğu belirsiz o dandik zaman kalitesini üstüme ek güçlük olarak almak istemememi ailem, çevrem anlar mı, kabullenir mi bilmiyorum… Çok da umurumda değil açıkçası. 45 sene boyunca sevmediğim bir insanın sırf atam olması sebebiyle bana hiçbir şey ifade etmeyen adını taşımış olmamın nasıl bir saçmalık olduğunu düşünüyorum da bu manasızlığa bir son verdiğim için çok memnunum, diye de göğsümü gere gere söylemek istiyorum.
Aynı mahkemede, güya “Babasının kıymetlisi” anlamına gelen “Zeynep” ismini, yazı yazmaktan başını kaldırıp nasıl büyüdüğüme, neleri sevip, seçtiğime veya büyürken nelerle boğuştuğumu anlamak üzere gerçekten hiç zaman ayıramamış, kısacası nasıl ve neye doğru serpildiğimi para kazanma ve başarılı olma teranesi içinde tamamen kaçırmış olan rahmetli babamın değil kıymetlisi, hiçbir şeyi olmadığımı ve bu temelden gelen erkek sevgisi noksanlığından ötürü de çoğunlukla isabetsiz adamları sevip, baş tacı ettiğimi fark eden ben, annemden de müsaade isteyerek Zeynep’i bir kenara kaldırmak suretiyle ön adıma taşıdım.
Belki annem hayatta olmasaydı, onu da tamamen iptal ettirmeyi yeğlerdim. Fakat annemi bana severek koyduğu ismi elinden almak suretiyle üzmek istemedim. Zeynep isminden vazgeçişimi de sadece ailemle olan duygusal iç hesaplaşmalarıma bağlayamam. Aynı zamanda bu toplumda, 45 senelik yaşantımın hiçbir döneminde marjinal olmak gibi bir gayem olmadığı, esasen aile kurumuna çok inanan ve değer veren birisi olmama rağmen, evlenemeden tek başıma bir kız çocuğu doğurup ona kendi soyadımı vermek zorunda kaldığım için ne yaşadığıma dair zerre kadar fikri olmayan, kendi kapısının önünü temizlemek yerine benim çöpümde eşinmeyi yeğleyen, beni yeren, her türden ucuz sıfatla yaftalayan toplumun farklı kesimlerinden insanlar sayesinde çok kirletildim.
Zeynep, rahatça dövülüp sövülüp, milletin kolayca b*klayacağı, alay edeceği, iftiralara gark edeceği kadar değersiz miydi? Babasının ona sık sık seslendiği şekliyle aptalın teki miydi? Yoksa toplumun reva gördüğü gibi başında erkek olmaksızın evlat doğurmayı göze almış arsız bir o**spunun biriydi de bu sebeple de katli vacip miydi bilmiyorum ama hiç kimsenin ona bu denli mütecaviz yaklaşma, onun ve kızının gıyabında bu denli atıp tutma hakkı olduğunu sanmıyorum. Ve Zeynep bu yaşadıklarından ötürü çok yoruldu, çok yıprandı, çok değersizleştirildi. Belki tam Ceza’nın dediği gibi değil ama tamamen ondan ilham alarak: “Plaka yerli, bak sırtı terli çok ve başı dertli, o eski hali yok, ne olacak? Oooww oooww oooww, yükselen ben değilim bak, toplumsal önyargılar.”
Zeynep artık köşesine çekilip dinlenecek. Bu sayede de kimse Zeynep’i daha fazla kirletemeyecek. Ben ise hep olduğuma inandığım kişi, yani “Pia” olacağım. Pia ve kızı Lea, temiz bir defter açacak ve bu saatten sonra yükselen ön yargılara, burun kıvırmalara, hadsiz yorumlara buyrun, bir tane daha eklemek için bu yanağımızdan siz de vurun demeyecek, sınırlarını çizip, şarkıdaki gibi duvarlarını yükseltecek.
14 Haziran 2024 günü, mahkeme başkanı olan hakime hanım soyadımı da değiştirmek isteyip istemediğimi sordu. Eskiden olsa sanırım “Asla!” diye yanıt verirdim. Bugün ise aileden getirdiğim soyadımın bana herhangi bir kapı açmadığı gibi, yük, haset, düşmanlık ve gıybet unsurları haricinde hiç bir şey katmadığına inanıyorum. Hakime hanıma ” Hayır, kalsın efendim” demiş olmama rağmen babam kadar başarılı olmuş, ulu çınar görünümlü bir sanatçının gölgesinde, onun soyadını kullanmak suretiyle bir selvi olmaua çalışmanın nafile olduğunu çok iyi bildiğim içim bu saatten sonra kaleme alacağım hiç bir yazımda “Zeynep Bugay” ismini de kullanmama kararı aldım.
Bundan sonra beni, “Saygılı, işinde titiz/özenli/saygılı, hürmetkar, itikadi yüksek” anlamlarına gelen, kendime seçtiğim ve mahkemenin de onadığı yeni ismim Pia ile görecek, bilecek, duyacaksınız. Hoşgeldin Pia. Sana kimse 45 yıldır adam gibi şefkat göstermemiş olsa da unutma, senin öz annen esasında son derece şefkatli olan Algol yıldızıdır ve sen, onun seni bunca yıldır eziyetle yoğurmasıyla değişimini iliklerine dek kabullenmiş, acıyla barışmış, eski kimliğinin ve korkularının da kafasını ellerinle koparmış, özüne ulaşmışsındır. Artık yaşamak, sevmek, sevilmek ve üretmek zamanıdır. Tekrar hoşgeldin Pia.